Aklı Başında Atasözü mü? Siyasetin Sessiz Aklı Üzerine Bir Deneme
Siyasetle gündelik hayat arasındaki bağ çoğu zaman sandığımızdan daha derindir. Kahvehane sohbetlerinde, sosyal medyada ya da aile içi tartışmalarda sıkça duyulan “aklı başında” ifadesi, sadece bireysel bir nitelik mi yoksa kolektif bir siyasal beklentinin yansıması mı? Güç ilişkileri ve toplumsal düzen üzerine kafa yoran biri olarak bu soruya yaklaşırken, siyasetin yalnızca liderler, partiler ya da seçimlerden ibaret olmadığını; aynı zamanda değerler, kurumlar ve alışkanlıklar bütünü olduğunu hatırlamak gerekir. “Aklı başında” olmak, siyasal bağlamda çoğu zaman istikrar, öngörülebilirlik ve makuliyet talebiyle örtüşür. Peki bu talep, her zaman demokratik bir erdem midir, yoksa kimi zaman değişimi bastıran bir muhafazakârlığın örtük dili mi?
İktidar ve Aklın Sınırları
Rasyonalite Kimin Aklı?
İktidar kavramı, yalnızca zor kullanma kapasitesiyle değil, aynı zamanda neyin “akılcı” sayılacağını belirleme gücüyle de ilgilidir. Modern siyasal teoride rasyonalite çoğu zaman teknik uzmanlıkla, ekonomik verimlilikle ya da güvenlik öncelikleriyle tanımlanır. Ancak bu tanımların ardında, belirli sınıfsal ve ideolojik tercihler yatar. “Aklı başında siyaset” denildiğinde, genellikle mevcut düzenin sınırları içinde kalan, radikal talepleri törpüleyen bir çizgi anlaşılır. Bu durum, iktidarın kendi normlarını evrensel akıl olarak sunmasının tipik bir örneğidir.
Burada meşruiyet meselesi devreye girer. Bir siyasal düzenin meşru kabul edilmesi, yalnızca hukuki prosedürlere değil, aynı zamanda yurttaşların o düzeni “makul” ve “akla yatkın” bulmasına bağlıdır. Ancak bu akıl, gerçekten kolektif bir uzlaşmanın ürünü mü, yoksa güçlü aktörlerin dayattığı bir çerçeve mi?
Kurumlar ve Sessiz Disiplin
Siyasal kurumlar, aklın kurumsallaşmış hâli olarak da okunabilir. Anayasalar, mahkemeler, merkez bankaları ya da bağımsız düzenleyici kurumlar, siyasal çatışmaları belli prosedürler içine alarak “aklı başında” bir düzen vaadi sunar. Karşılaştırmalı siyaset örneklerine bakıldığında, kurumsal istikrarın yüksek olduğu ülkelerde siyasal dilin daha teknokratik olduğu görülür. Buna karşılık, kurumsal güvencelerin zayıfladığı bağlamlarda, “akıl” söylemi çoğu zaman güçlü liderlerin kişisel muhakemesiyle özdeşleşir.
Burada kritik soru şudur: Kurumların aklı, yurttaşların deneyimleriyle ne kadar temas hâlindedir? Kurumsal kararlar, geniş toplum kesimlerinin ihtiyaçlarına cevap vermediğinde, aklı başında olma iddiası hızla elitist bir etikete dönüşür.
İdeolojiler, Yurttaşlık ve Normalin İnşası
İdeolojik Çerçeveler
İdeolojiler, dünyayı anlamlandırma biçimleridir ve neyin “mantıklı” olduğuna dair güçlü kılavuzlar sunar. Liberalizm, bireysel özgürlükleri ve piyasa rasyonalitesini aklın merkezine yerleştirirken; muhafazakârlık, geleneği ve sürekliliği öne çıkarır. Sosyalist düşünce ise eşitlik ve kolektif refah adına mevcut akıl tanımlarını sorgular. Dolayısıyla “aklı başında” ifadesi, ideolojik bağlamdan bağımsız değildir.
Güncel siyasal olaylara bakıldığında, ekonomik kriz dönemlerinde kemer sıkma politikalarının “akılcı” olarak sunulması, buna karşı çıkan toplumsal hareketlerin ise “sorumsuz” ya da “popülist” diye etiketlenmesi sık rastlanan bir durumdur. Oysa bu karşıtlık, hangi çıkarların önceliklendirildiğine dair ideolojik bir tercihi gizler.
Yurttaşlık ve Sessiz Uyum
Yurttaşlık, sadece haklar bütünü değil, aynı zamanda beklentiler rejimidir. “Aklı başında yurttaş”, oyunu kullanan, vergisini ödeyen ve siyaseti profesyonellere bırakan bir figür olarak tasvir edilir. Bu figür, aktif itirazdan ziyade uyumu temsil eder. Ancak demokratik teoride yurttaşlığın daha talepkâr, daha müdahil bir boyutu da vardır.
Burada katılım kavramı önem kazanır. Katılım, sadece seçimlere indirgenmediğinde, siyasal aklın sınırlarını genişleten bir güçtür. Protestolar, yerel inisiyatifler ve dijital platformlar üzerinden gelişen yeni katılım biçimleri, “aklı başında” olmanın pasiflik anlamına gelmediğini hatırlatır.
Demokrasi, Popülizm ve Aklın Krizi
Popülizm Tartışması
Son yıllarda popülizm, “akıl dışı siyaset” olarak damgalanıyor. Halkın duygularına hitap eden söylemler, uzmanlığa ve kurumsal dengeye karşı bir tehdit olarak görülüyor. Oysa popülizmin yükselişi, mevcut siyasal düzenin geniş kesimler için anlamını yitirdiğinin bir göstergesi olabilir. İnsanlar, kendilerini dışlayan bir akıl tanımına itiraz ediyor olabilir mi?
Burada provokatif bir soru sormak kaçınılmaz: Demokrasi, ne kadar akla dayanmalı, ne kadar duyguya alan açmalı? Tamamen teknokratik bir siyaset, yurttaşları siyasetten soğuturken; tamamen duygusal bir siyaset, keyfiliğe kapı aralayabilir. Bu gerilim, demokrasinin yapısal bir özelliğidir.
Karşılaştırmalı Örnekler
İskandinav ülkelerinde uzlaşma kültürü ve güçlü refah devleti, “aklı başında” siyasetin olumlu bir örneği olarak sunulur. Buna karşılık, Latin Amerika’da ya da Orta Avrupa’da görülen sert kutuplaşmalar, bu idealin kırılganlığını gösterir. Ancak her bağlamda aynı akıl tanımının işlemediği açıktır. Bir ülkede makul sayılan bir politika, başka bir yerde derin bir adaletsizlik olarak algılanabilir.
Kişisel Değerlendirmeler ve Açık Sorular
Bu noktada, güç ilişkileriyle örülü siyasal dünyada “aklı başında” olmanın masum bir erdem olmadığını kabul etmek gerekiyor. Kimi zaman bu ifade, değişim taleplerini bastıran bir konfor alanını işaret eder. Kimi zaman ise gerçekten yıkıcı çatışmaları önleyen bir sağduyu çağrısıdır. Ayrım çizgisi nerede başlar? Belki de yanıt, sabit bir ilkeye değil, sürekli bir müzakereye dayanır.
Kendi adıma, aklı başında siyasetin, yurttaşların sesini kısmayan; tam tersine çoğaltan bir çerçeveye oturması gerektiğini düşünüyorum. Meşruiyet, sadece sandıktan değil, sürekli etkileşimden doğar. Katılım ise bu meşruiyetin canlı kalmasının tek güvencesidir. Eğer siyaset, insanlara yalnızca “makul ol” demekle yetiniyorsa, aklını kaybetmeye en yakın hâline gelmiş olabilir.
Sonuç olarak, “aklı başında” ifadesi bir atasözü gibi kulağa hoş gelebilir; ancak siyasal analizde bu tür ifadeleri sorgulamak, demokrasinin kendisi kadar değerlidir. Çünkü akıl, ancak sorgulandığında gerçekten kolektif bir nitelik kazanır.